Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Duyurular > Diğer > evrim semineri

Bu konu kilitli.

Yazar
haliloguz86


avatar
ist
Kayıt: 06.05.2006
05.04.2007-23:05 #19419
Evrim varsa madem siz niye kanıtlamıyorsunuz aksinin kanıtlanmasını istiyorsunuz.Herkez kaynak istiyor.Ben bir kaç tane yazayım da ortalık şenlensin bari.
darwin

BUNLARI SÖYLEYEN, HARUN YAHYA, ZART, ZURT, İLAHİYATÇI, FİLAN DEĞİL, GERÇEK BİLİM ADAMLARI! ÜNİVERSİTE OLARAKTA HARRAN DEĞİL, HARVARD ÜNİVERSİTESİ!

Alın size birincisi:
Bir zamanlar Evrimi savunan ve bir zamanlar ateist bir felsefeci Olan Malcolm Muggeridge şöyle itiraf etmektedir:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda,
Geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden Biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu Kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla Kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır. (Malcolm Muggeridge,The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans,1980, s43)
———————————————–
Alın size ikincisi:
Harvard Üniversitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de Bir evrimci olmasına karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu Çıkmazı şöyle açıklar:
Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid
(insanımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu?
Açıktır ki bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme Trendi göstermemektedirler. (S. J. Gould, Natural History, c. 85,
1976, s. 30)
———————————————-
Alın size üçüncüsü:
Evrimciler “Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens” sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler.
Oysa paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus’un dünyanın farklı bölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir. (Alan Walker, Science, c. 207,1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskÝ, New York: J. B.
Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge:
Cambridge University Press, 1971, s. 272)

Alın size dördüncüsü:
Evrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına “güney maymunu” anlamına gelen “Australopithecus” ismini verirler.
Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden
Başka bir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere ve ABD’den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiç bir benzerlik taşımadıkların göstermiştir. (Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York:
Toplinger Publications, 1970, ss. 75-94; Charles E. Oxnard, “The Place of
Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt”, Nature, c. 258,s. 389)
———————————————
Alın size beşincisi:
Ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir ve şöyle itiraf eder: Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegâne iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmadılarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir. (Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New
York: Pantheon Books, 1983. s. 197)

Alın size altıncısı:
Ünlü ingiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir
Evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, Türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak Aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, Aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. (Derek A. Ager, “The Nature of the Fossil Record”, Proceedings of the British Geological Association, c. 87,1976, s. 133)
Alın bir tane daha:
Amerikalı kimyacı Stanley Miller, ilkel dünya atmosferinde
Olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi. O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı. (”New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life”, Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım 1982, s.
1328–1330.)
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller’in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti. (StanleyMiller, Molecular Evolution of Life:Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules,1986, s. 7)


KAYNAKLAR YETERLİ Mİ ARKADAŞLAR.ARAŞTIRAYIM MI BİRAZ DAHA





Yazar
tommyknocker


avatar
Istanbul
Kayıt: 09.02.2006
05.04.2007-23:13 #19422
Maddenin yoktan varolabileceği CERN in bilimadamları tarafından ispatlandı.Dolayısı ile sonu olabileceği de...Kaldı ki din ile bilim çok da güzel bağdaştırılır.Yeter ki yıllarca dini yanlış yorumlayıp insanımızı uzaklaştıran düşüncelerin şimdi bile etkisi altında kalan insanlardan etkilenmeyelim.Aklı ile iman eden insanın üstün olduğu hem Kur'an da hem de Hadislerde geçiyor çok yerde.Dini yayanın ve İnandığımız yaradanın bile bilen ile bilmeyen bir olur mu dediği dinde bilimin dinle alakadar yanı yoktur demek bir kere akla aykırıdır.Dinle bilimi yakıştıramayan yobazlar ne kadar yanılıyorsa aynı şeyi farklı sebepten söyleyen başkaları da yanılır.Çevremizdeki tüm fizik kurallarını yaşamın kurallarını yaratanın dininin aynı fizik kuralları ile alakası yok denilmesi hiç de mantıklı değil...Kuranda kaç yüz küsur yerde "Hiç düşünmüyormusunuz?" geçiyor.
Evet gerçekten de dinle bilimin, düşünmenin hiç alakalı yanı yok....





Those were the days guys...
Yazar
leonirossi87


avatar

Kayıt: 09.03.2006
05.04.2007-23:14 #19423
aferin halil iyi çalışma yapmışsın. bu açıklamalardan sonra cevap yazan olmaz herhalde. bir zamanlar teoriydi hala teori.dancingdancing





Yazar
ozkanoncu


avatar
Istanbul
Kayıt: 08.01.2006
05.04.2007-23:19 #19425
haliloguz86 yazdi
 
Evrim varsa madem siz niye kanıtlamıyorsunuz aksinin kanıtlanmasını istiyorsunuz.Herkez kaynak istiyor.Ben bir kaç tane yazayım da ortalık şenlensin bari.
darwin

BUNLARI SÖYLEYEN, HARUN YAHYA, ZART, ZURT, İLAHİYATÇI, FİLAN DEĞİL, GERÇEK BİLİM ADAMLARI! ÜNİVERSİTE OLARAKTA HARRAN DEĞİL, HARVARD ÜNİVERSİTESİ!

Alın size birincisi:
Bir zamanlar Evrimi savunan ve bir zamanlar ateist bir felsefeci Olan Malcolm Muggeridge şöyle itiraf etmektedir:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda,
Geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden Biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu Kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla Kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır. (Malcolm Muggeridge,The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans,1980, s43)
———————————————–
Alın size ikincisi:
Harvard Üniversitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de Bir evrimci olmasına karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu Çıkmazı şöyle açıklar:
Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid
(insanımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu?
Açıktır ki bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme Trendi göstermemektedirler. (S. J. Gould, Natural History, c. 85,
1976, s. 30)
———————————————-
Alın size üçüncüsü:
Evrimciler “Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens” sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler.
Oysa paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus’un dünyanın farklı bölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir. (Alan Walker, Science, c. 207,1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskÝ, New York: J. B.
Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge:
Cambridge University Press, 1971, s. 272)

Alın size dördüncüsü:
Evrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına “güney maymunu” anlamına gelen “Australopithecus” ismini verirler.
Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden
Başka bir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere ve ABD’den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiç bir benzerlik taşımadıkların göstermiştir. (Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York:
Toplinger Publications, 1970, ss. 75-94; Charles E. Oxnard, “The Place of
Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt”, Nature, c. 258,s. 389)
———————————————
Alın size beşincisi:
Ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir ve şöyle itiraf eder: Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegâne iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmadılarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir. (Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New
York: Pantheon Books, 1983. s. 197)

Alın size altıncısı:
Ünlü ingiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir
Evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, Türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak Aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, Aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. (Derek A. Ager, “The Nature of the Fossil Record”, Proceedings of the British Geological Association, c. 87,1976, s. 133)
Alın bir tane daha:
Amerikalı kimyacı Stanley Miller, ilkel dünya atmosferinde
Olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi. O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı. (”New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life”, Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım 1982, s.
1328–1330.)
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller’in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti. (StanleyMiller, Molecular Evolution of Life:Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules,1986, s. 7)


KAYNAKLAR YETERLİ Mİ ARKADAŞLAR.ARAŞTIRAYIM MI BİRAZ DAHA


Evrim bir teoridir. Yani evrensel bir yasa değildir. Çökertilebilir yada yasalaşabilir. Buradaki olay dinsel aşırılıkların etkisiyle insanların bilimsel bir teoriyi bilgiye ihtiyaç duymaksızın kabullenememesinden kaynaklanmaktadır. Yani olay yine şekilcidir. Bir insan çalışarak, yıllarını harcayarak, alın teri dökerek bir teori meydana getirmiştir ben darwinin evrim teorisini Allah'ın var olmadığını ispat etmek için ortaya attığını zannetmiyorum.
Bana göre çalışan ve üreten bu kişinin Tanrı katında değeri, çalışmadan, üretmeden ve hiç bir bilgi sahibi olmadan ona saygısızlık etme hakkını kendisinde bulan insanlardan daha fazla olacaktır.





Bozuk düzende saglam cark olmaz. Carklari degil, düzeni degistirmek gerek!!!!!!
Yazar
burakkanmaz


avatar
Gaziantep
Kayıt: 02.10.2006
05.04.2007-23:47 #19427
haliloguz86 yazdi
 
Evrim varsa madem siz niye kanıtlamıyorsunuz aksinin kanıtlanmasını istiyorsunuz.Herkez kaynak istiyor.Ben bir kaç tane yazayım da ortalık şenlensin bari...

bu başlıkta gördüğüm en güzel mesaj diyebilirim. kulaktan duymayla veya başkasından öğrenmeyle değil bilimsel belgelere dayanarak yazmışsın. kendi adıma teşekkür ederim.

ozkanoncu yazdi
 

Bana göre çalışan ve üreten bu kişinin Tanrı katında değeri, çalışmadan, üretmeden ve hiç bir bilgi sahibi olmadan ona saygısızlık etme hakkını kendisinde bulan insanlardan daha fazla olacaktır.

Bu konuda çok haklısın. Allah bize hep düşünmemizi söylüyor. Kuran'da neredeyse her sayfada defalarca düşünmenin ve çalışmanın gerekliliğinden bahsediyor. Allah bize düşünüp çalışanı yükselteceğini söylüyor. Müslüman olmasa bile. Ki zaten son 300 yıla baktığımızda avrupanın yükselişi ortada.

Birde şu var ki, Allah kulaktan dolma dinin gerçek din olmadığını söylüyor. Aynı şekilde evrimle ilgili kulaktan dolma bilgilerle değilde, bu konuda çalışma yapan kişilerin kaynaklarını okuyup sonra kendi mantığımıza göre yorumlamalıyız.

Ben son 2 yıl içerisinde bu konuyla ilgili okuduğum yazılar sonrası düşününce, evrim teorisi pek mantıklı gelmedi bana. Bu yüzden inanmıyorum. Ama inananlara da hak veriyorum ve neden inandıklarını öğrenmekte isterim açıkcası. Hayata tek açıdan bakmamak gerektiğini düşünüyorum. rose





Yazar
fealin


avatar

Kayıt: 30.01.2006
05.04.2007-23:56 #19428
bu başlıktaki kabul edilebilecek tek yazıdır halilin yazısı zaten farkındaysanız bu başlıktaki tartışma evrim yok diyenler ve evrim var diyenlar arasında değil evrim yok diyenler ve lütfen bişeyleri araştırıp yazın diyenler arasında bi tartışma var ve doğrusunu yapan tek kişide halil oldu tebrikler applauseapplause





there is no emotion; there is peace
there is no ignorance; there is knowledge
there is no passion; there is serenity
there is no chaos; there is harmony
there is no death: there is the force
Yazar
orhan


avatar
istanbul
admin
Kayıt: 17.11.2005
06.04.2007-12:21 #19445
teori,hipotez yada kanun nedir bilmeden yazmışınız süpersiniz :)
Önce kavramları öğrenin arkadaşlar.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuram

Kuram veya teori, sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünüdür.

Kuram kavramlaştırmaya yönelik olarak, değişkenler arasındaki ilişkiyi basit ve anlaşılır bir biçimde ifade etmek amacıyla birleştirilimiş tanımlar, örgütlendirilmiş gözlemler, koşullar ve ilkeler bütünüdür.

Bilimde kullanıldığı anlamıyla kuram, çok sayıda doğal gözlemi birbirine bağlayan bir gerçekler ve açıklamalar bütünüdür. Bir tahmin veya hipotez değildir. Kuantum kuramı, Görelilik kuramı, Evrim kuramı gibi birçok kuram, günümüz bilim çevrelerinde yaygın olarak kabul gören, az sayıda prensiple çok sayıda gözlemi birleştiren ve açıklayan kavramlar ve açıklamalar bütünüdür. Şu an deneme aşamasında olan, ve bir gün yeteri kadar denendiklerinde kanun konumuna yükselecek olan tahminler değildir.






N/A
Yazar
gokhannn


avatar
AYDIN
banlandı
Kayıt: 31.03.2007
06.04.2007-13:31 #19447
orhan arkadasım "Kuram veya teori, sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünüdür." şeklinde bir ifade yazmışsınız ,bu size mi ait yoksa bir yerden alıntı mı bilemiyorum ancak yılaardır Meb nın bize öğrettiğine göre ve tüm dünya da kabul görmüş şekiline göre ;
TEORİ=Ortya atılan bir fikir ve kanıtlanmaya giden yolda atılmış ilk adım bile değildir.Yani herhangi bir kanun ya da yasa gibi bir temele dayanmaz aksine kendisi bir kanun ve yasa olma yolundadır.
Buradan çıkartılacak sonuc ise dünyadaki herkesin boyle bir teori ortaya ortaya koyabilecek kapasiteye sahip olmasıdır.Buna kucuk bir çocuktan yaşlı bir bireye kadar herkes dahildir.
Bundan dolayıdır ki teori demek hiçbirşey demektir.Asıl onemli olan ondan sonra atılacak olan ilk adımdır ve o adımsa kanundur yani söylemek istyediğim teori ile kanun arasında keskin bir çizgi vardır arada bir geçiç formu diye birşey yoktur ve olamaz da zaten.Bunda bahsetmemin nedeni özellikle evrim teorisini savunan arkadaşlarım olmak üzere tüm arkadaşlar evrim teorisinin kanıtllanma yolunda ilerliyor gibi zihinlerinde canlandırmış.Oysa bir teori ya kanıtlanır ya kanıtlanmaz arada olamaz yani eğer arada olduğu iddia ediliyorsa bu onun çürüdüğünü bir kanıtıdır. Eğer diğer türlü olsaydı bugüne kadar ortaya atılmış hiçbir teori çürütülemezdi ve hayatımızda hiçbir temele dayanmayan trilyonlarca belkide daha fazla(bunu dunyada ki ortaya teori atabilecek düzeydeki insan nüfusuna dayanarak söylüyorum)kanun olurdu.Halbuki böyle bir şeyin olamayacağı kadar dünyada açık ne olabilir ki..
Bu konumuzun felsefi boyutunu değerlendirerek ne kadar tek tarafın lehine olduğunu gösterir.
Ama herşey felsefe değildir elbette;
Bu nedenle olayı bilimsel olarakta ele alırsak;
Matematikten başlayalım yani tüm bilimlerin temelinden
eğer evrim teorisi teori değilde kanun olsaydı ki olma ihtimali vardı ama o ihtimal (1/sonsuzun=0) olduğunun bilinmediği yani (1/sonsuz) un sanki 1/5 ,1/6,1/8 gibi bir ifade zannedildiği zamanlarda evrim teorisinin kanun olma ihtimali vardı.Anca matematik bu ihtimali kesin ve net bir şekilde ortadan kaldırmıştır eğer böyle bir ihtimal varsa matematik bilimi tamen yanlıştır ve yeniden doğmalıdır oysa ki matematik bilimi tamame yanlış bir bilim olsa idi karşımızda matematiğe dayanan bir bilgisayar olmazdı ve yine teknoloji denen brşey de olmazdı
hatta matemtiğe dayanarak yapılan mısırdaki pramitler olmazdı,fizk olmazdı araba olmazdı,uçak olazdı.....vb gözümüzün gördüğü hiç bir şey olmaz hatta hayallerimiz dahi olamazdı.. Yani dünyada canlı olmazdı hiçbir şey olmazdı .işte böyle bir teoriyi kanun saymak var olan herşeyi yok saymaktır.
O YÜZDE EVRİM TEORİSİNİ SAVUNUN TÜM İNSANLAR BELKİ FARKINDA DEĞİLLER AMA AYNI ZAMANDA BÖYLE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI SAVUNMAKTADADIRLAR VE BU YÖNDE YAPILMIŞ HER ÇALIŞMA AYNI ZAMANDA AKSİ YÖNDE BİR ÇALIŞMADIR.

NOT:Yukarıdaki metin kimsaye dokundurma,aşağılama,dışlama,veya herhangi bir olumsuz sıfat yükleme amacı ile yazılmamıştır bu konudaki samimiyetinize sığınarak geçmişteki hataların tekrarlanmamasın ricaa ederim..HERKESE SAYGI VE SEVGİLERİMLE.





gokhan
Yazar
mokoko


avatar

banlandı
Kayıt: 14.08.2006
06.04.2007-16:00 #19455
Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik - 27.07.2002

Evrim karşıtları bilimsel gerçeklere sırt çevirerek yaratılış kavramına yer açmak istiyorlar. Ancak yaratılışçıların bu iddialarını saçmalık olarak nitelendiren Scientific American dergisi, 15 bilimsel yanıtla evrim kuramının bilimsel gerçekliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Charles Darwin 143 yıl önce doğal seçilim (doğal seleksiyon) yoluyla evrim kuramını ortaya attığı zaman, bilim dünyası ayağa kalktı; akademik çevrelerde yıllarca süren sert tartışmalar, sosyal bilimleri de kapsayan geniş bir alana yayıldı. Ne var ki zamanla paleontoloji, genetik, zooloji, moleküler biyoloji ve diğer bilim dalları kuramın doğruluğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtladı. Bugün evrim konusundaki tartışmaların bir daha açılmamak üzere kapanmış olması gerekirken, durum ne yazık ki düşünüldüğü gibi değil.

21.Yüzyıl'da dünyanın en gelişmiş ülkesinde (ABD) utanç verici bir oyun sergileniyor. Yaratılışçılar, politikacı, hukukçu ve sıradan vatandaşları evrim kuramının doğru olmadığına inandırabiliyor. Okullarda evrime alternatif olarak '' akıllı-tasarım '' fikrinin okutulması yönünde güçlü kampanyalar sürdürülüyor. Halihazırda Ohio Eyalet Eğitim Müdürlüğü müfredat programını yaratılışçıların isteği doğrultusunda değiştirip değiştirmemeyi tartışıyor. Berkeley'de Kaliforniya Üniversitesi'nden hukuk profesörü Philip E.Johnson gibi evrim karşıtı bazı bilim adamları, akıllı-tasarım kuramının Tanrı kavramını tartışmaya açmak için bir araç olduğunu kabul ediyorlar.

Bu tartışmaların ortasına itilen öğretmenler, doğal olarak evrimi savunmak ve yaratılışcılık kavramını çürütmek durumunda bırakılıyorlar. Yaratılışçılar ise evrimin yanlış anlaşılan noktalarından yararlanarak, yalanlar ve dürüst olmayan söylemlerle zehirlerini yaymaya çalışıyor.

Aşağıda yaratılışçıların sıklıkla öne sürdükleri 15 sözde ''bilimsel'' iddiaya verilen yanıtları bulacaksınız.


1) Evrim yalnızca bir kuramdır; bilimsel bir yasa değildir.

Kuramın, ''kesinlik hiyerarşisi''nin ortalarında yer aldığı ilkokullarda öğretilir; yani kuram varsayımın üzerinde, yasanın altında yer alır. Ancak bilim adamları bu terimi bu şekilde kullanmazlar. ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne (NAS) göre bilimsel bir kuram ''gerçekleri, yasaları ve test edilmiş varsayımları bünyesinde birleştiren doğal dünyanın bir durumunun gerçekleşmiş açıklaması''dır. Yasa, doğaya ilişkin tanımlayıcı genellemelerdir. Dolayısıyla bir bilim adamı evrim kuramından söz ettiği zaman -bu atomik kuram veya görelilik kuramı da olabilir- doğruluğu hakkında en ufak bir kuşku duymaz.

Değişim geçirerek ilerleme anlama gelen evrim kuramına ek olarak, insanlar evrim gerçeğinden de söz edebilirler. NAS'a göre gerçek ''doğru olarak kabul edilen ve kendini tekrarlayan gözlemlerdir''. Fosil kayıtları ve çok sayıda diğer kanıtlar organizmaların zaman içinde evrimleştiğini kanıtlar. Bu değişiklikleri kimse gözlemediği halde, dolaylı kanıtlar nettir, çapraşık değildir ve zorlayıcıdır.

Tüm bilimler dolaylı kanıtlara dayanır. Örneğin, fizikçiler atomaltı parçacıkları direkt olarak görmez, ancak bunların varolduğunu iyonlaşma odasında parçacıkların bıraktıkları izlerden anlar. Kısaca doğrudan izlenmemesi fizikçilerin vardıkları sonuçların doğru olmadığını göstermez.

2) Doğal seçilim dairesel muhakemeye dayanır. Yani iyi uyum sağlayan hayatta kalır ve hayatta kalanların iyi uyum sağladığı farz edilir.

Doğal seçilimin günlük konuşma dilindeki açıklaması, iyi uyum sağlayanın hayatta kalabilmesi şeklindedir. Ancak teknik açıklamasına göre doğal seçilim, farklı hızlarda üreme ve hayatta kalma kavramlarını içerir.

Bu da şu anlama gelir: Türler az uyumlu, çok uyumlu gibi uyumluluk derecelerine göre tanımlanmaz; belirli koşullar altında geride kaç tane yavru bırakabileceklerine göre tanımlanır. Tohum açısından zengin kaynaklara sahip bir adaya hızlı üreyen bir çift küçük gagalı ispinoz ile yavaş üreyen bir çift büyük gagalı ispinoz bırakın. Birkaç nesil sonra hızlı üreyenler daha fazla besin kaynağına sahip olabilirler. Diğer taraftan büyük gagalıların tohumları daha iyi kırmaları durumunda, avantaj yavaş üreyenlere geçer.

Galapagos Adaları'nda gerçekleştirilen bir pilot çalışmada Princeton Üniversitesi'nden Peter R.Grant , vahşi doğada buna benzer nüfus değişimine tanık oldu.

Burada en önemli olan, çevreye uyumun hayatta kalma kavramından bağımsız olarak tanımlanmasıdır. Yani büyük gagalılar, belirli koşullarda tohumları daha kolay kırdıkları için daha iyi uyum sağlıyorlar. Ancak bu özelliklerinin hayatta kalmalarını kolaylaştırıp kolaylaştırmadığına bakılmıyor.

3) Evrim bilimsel değildir, çünkü doğrulanamaz veya yalanlanamaz. Ayrıca gözlenemeyen veya yeniden yaratılamayan olaylarla ilgilidir.

Bu iddia evrimi iki ana parçaya bölen farklılığı göz ardı ediyor. Bunlar makroevrim ve mikroevrim dir. Mikroevrim bir türün zaman içinde gösterdiği değişiklik ile ilgilidir. Macroevrim, tür düzeyinin üzerindeki taksonomik (sınıflandırma ilmi ile ilgili) grupların değişimini inceler. Bunun kanıtları fosil kayıtları ve DNA karşılaştırmalarından elde edilir.

Bugün yaratılışçıların pek çoğu mikroevrimin laboratuvarlarda (meyve sinekleri, bitkiler ve hücreler üzerindeki testler) ve doğada (Grant'ın Galapagos ispinozları üzerindeki çalışmaları) test edilebildiğini kabul ediyor. Doğal seçilim ve diğer mekanizmalar -kromozomal değişiklikler, simbiyoz ve melezleştirme- zaman içinde nüfusta çok ciddi değişikliklere yol açabilir.

Makroevrim çalışmalarının tarihi yapısı, doğrudan gözlem yerine fosil ve DNA çıkarımlarına dayanır. Ancak tarihi bilimlerde (astronomi, jeoloji, arkeoloji ve evrim biyolojisi dahil) varsayımların fiziksel kanıtlarla uyum içinde olup olmadığı test edilebilir. Örneğin, evrimsel açıklamaya göre insanın ilk bilinen ataları (kabaca 5 milyon yıl önce) ile anatomik olarak modern insanın ortaya çıkışı (100.000 yıl önce) arasında, özellikleri giderek maymundan modern insana benzeyen hominidler yer almıştır. Fosil kayıtları da bunu göstermektedir. Kaldı ki insanlar Jurassic döneme (65 milyon yıl önce) ait katmanların içine gömülü modern insan kalıntıları bulamaz.

Evrim başka şekillerde de çürütülebilirdi. Eğer cansız bir maddeden bir anda oluşmuş, gelişmiş bir yaşam şekli belgelenseydi, fosil kayıtlarının içinde bulunmuş yaratıklardan birkaçının da bu şekilde oluşmuş olması gerekirdi. Aynı şekilde eğer uzaydan gelen insanüstü zekaya sahip yaratıklar ortaya çıkıp, dünyada yaşamı başlattıtlarını iddia etseydi, evrimsel açıklamalara gölge düşebilirdi. Ancak şu ana kadar böyle bir kanıt ortaya çıkarılmadı.

4) Bilim adamları zaman geçtikçe evrim gerçeğinin doğruluğundan şüphe etmeye başladılar.

Evrim kuramının giderek taraftar yitirdiğine ilişkin herhangi bir kanıt söz konusu değil. Şu anda evrim kuramına gönderme yapmamış bir biyoloji dergisi bulamazsınız. Oysa evrimi karalayan bilimsel bir makale neredeyse hiç yok. Washington Üniversitesi'nden George W.Gilchrist binlerce bilimsel makaleyi tarayarak, akıllı tasarım veya yaratılış bilimine ilişkin bir göndermeye yer verilip verilmediğini araştırdı. Sonuçta tek bir makaleye bile rastlamadı.

Yaratılışçılar bilim dünyasının tutucu ve dogmatik bir çevre olduğunu iddia ederek, bilim adamlarının yaratılış bilimi ile ilgili kanıtları ilk baştan, önyargılı olarak reddettiğini ileri sürüyor. Oysa ''Nature'' dergisinin ve diğer bilim dergilerinin editörleri kendilerine gönderilen makaleler arasında evrimi çürüten çok az sayıda makale olduğunu söylüyorlar. Evrime karşı olan bazı yazarların makaleleri ciddi bilim dergilerinde yayımlandı. Ancak bu makaleler doğrudan evrime saldırmadığı gibi, yaratılışçıların düşüncelerini de net bir lisanla dile getirmiyordu. Bunların yaptığı en cesur eleştiri, evrim kuramına ilişkin bazı sorunların henüz çözümlenemediğine dikkat çekmekti. Kısaca yaratılışçılar, bilim dünyasının onları ciddiye alması için yeterli malzeme vermiyor.

5) Evrim biyologları arasındaki görüş farklılıkları, evrimin somut bilimsel temellere dayanmadığının en belirgin göstergesidir.


Evrim biyologları değişik konuları kendi aralarında sert biçimde tartışırlar. Bu konuların başında türlerin nasıl oluştuğu, evrimsel değişikliğin hızı, kuşlar ve dinozorlar arasındaki ilişki, Neandertal'lerin modern insanlardan farklı bir tür olup olmadığı gibi konular gelir. Bu tartışmaların benzerleri diğer bilim dallarında da görülür.

Ne var ki dürüstlükten uzak bir tutum sergileyen yaratılışçılar, bilim adamlarının bu tartışma tarzlarını abartarak, konuyu çarpıtıyor. Harvard Üniversitesi'nden Paleontolog Stephen Jay Gould 'un çalışmalarını bilenler bu saygın bilim adamının evrim kuramını ne büyük bir içtenlikle savunduğunun bilincindedir. Oysa yaratılışçılar Gould'un ciltler dolusu yazılarından desteksiz alıntılar yaparak yazarın ifadesini çarpıtıyor. Bu gibi durumlarda yanlışlığa düşmemek için, yaratılışçıların kullandığı alıntıların kaynağı olan makalenin tümünü görmekte israrcı olun. Göreceksiniz ki makalenin bütünü bambaşka bir telden çalmaktadır.

6) Eğer insanlar maymunlardan gelmiş olsaydı, niçin hâlâ ortalıklarda maymunlar dolaşıyor?

Bu çok yaygın olan iddia, evrim konusundaki bilgisizliği tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. İlk yanlışlık şu: Evrim insanların maymun soyundan geldiğini söylemez; insan ve maymunların ortak bir ataya sahip olduklarını söyler.

Daha büyük yanlışlık ise şudur: Bu tartışma ile şu soru arasında koşutluk kurulabilir:''Eğer insanlar yetişkinlerin soyundan geldiyse, niçin ortalıklarda yetişkinler dolaşıyor?'' Bir kısım organizma, ailenin ana gövdesinden ayrılıp sonsuza dek aileden uzak yaşayabilecek farklılığa erişince, yeni türler oluşur. Ana gövde bundan sonra yaşamını sonsuza dek sürdürebilir; ya da yok olabilir.

7) Evrim yaşamın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını açıklayamaz.

Yaşamın nasıl başladığı sorusu bugün hala gizemini koruyor. Ancak biyokimyacılar ilkel nükleik asidin, amino asitlerin ve yaşamın diğer yapı taşlarının nasıl oluştuğunu ve bunların kendini kopyalayan ve kendi kendine yaşamını sürdürülebilen üniteler olarak nasıl organize olduğunu bilirler. Astrokimyasal analizler ise bu bileşimlerin uzaydan gelmiş olabileceğini ve bunların göktaşı içinde dünyaya düşmüş olabileceğini göstermektedir.

Bu senaryo dünyanın ilk oluşum dönemindeki koşullarında, bu bileşimlerin nasıl ortaya çıktığı konusundaki soruları yanıtlayacaktır.

Yaratılışçılar evrimi tümüyle hükümsüz kılmak için bilimin yaşamın kökenine ilişkin soruları hala yanıtlayamamasından yararlanıyor. Ne var ki eğer yeryüzünde yaşam evrimdışı bir şekilde başlamış olsa dahi (uzaylılar ilk hücreleri milyarca yıl önce dünyaya taşımış olabilir) bu tarihten sonra evrim sayısız mikroevrimsel ve makroevrimsel çalışmalarla kanıtlanabilir.

8) Matematiksel olarak, bırakın yaşayan bir hücrenin veya insanın rastlantısal olarak ortaya çıkmasını, protein gibi karmaşık bir nesnenin rastlantı sonucu ortaya çıkması mümkün değildir.

Rastlantı evrimde önemli bir rol oynar. (Örneğin random mutasyonlar yeni özelliklerin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar.) Ancak evrim, organizmaların, proteinlerin veya diğer oluşumların yaratılmasında rastlantıya yer vermez. Hatta tam tersi, doğal seçilim random olmayan değişiklikten yararlanarak, ''arzulanan'' özellikleri korurken, ''arzulanmayan'' özellikleri yok eder. Seçilimin kuvvetleri sabit kaldığı sürece, doğal seçilim evrimi tek bir yöne doğru iter ve şaşırtıcı bir çabuklukla son derece gelişmiş yapılar ortaya çıkartır.

9) Termodinamiğin İkinci Yasası'na göre sistemlerin düzeni zamanla bozulur. Buna göre canlı hücreler cansız kimyevi maddelerden oluşmuş olamaz ve çok hücreli yaşam protozoadan evrimleşmiş olamaz.

Bu tartışma İkinci Yasa'nın doğru anlaşılmamasından kaynaklanır. Eğer bu tartışma doğruysa mineral kristalleri, kar taneleri de mümkün olamazdı, çünkü bunlar da karmaşık yapılardır.

İkinci Yasa aslında kapalı sistemlerde toplam entropilerin (enerji veya maddenin girmediği veya çıkmadığı sistemler) azalmayacağını ifade eder. Fiziksel bir kavram olan entropi genellikle karmaşa şeklinde tanımlanır, ancak günlük konuşma dilinde bu anlamda kullanılmaz.

Ancak hepsinden önemlisi, İkinci Yasa'ya göre entropi, sistemin bazı parçalarının azalırken, bazılarının bunu dengelemek ve telafi etmek için artmasına izin verir. Böylece gezegenimiz bütün olarak giderek daha karmaşık bir yapıya bürünür, çünkü Güneş yeryüzüne ışık ve ısı gönderir. Basit organizmalar, diğer yaşam şekillerini ve cansız maddeleri tüketerek yakıt sağlar ve daha karmaşık bir yapıya ulaşır.

10) Mutasyonlar evrim kuramı için gereklidir, ancak mutasyonlar yalnızca varolan özellikleri yok eder;yeni özellikler yaratmaz.

Tam tersi, biyoloji ''nokta mutasyonlar'' (organizmanın DNA'sındaki noktasal değişimler) yoluyla oluşan pek çok özelliği ortaya döker. Antibiyotiklerin bakterilere karşı direnç kazanması buna bir örnektir.

Ayrıca moleküler biyoloji, nokta mutasyonların ötesine geçen genetik değişiklik mekanizmalarını keşfetmiştir. Bu mekanizmalar yeni özelliklerin oluşması için yeni yollar açar. Genlerin içindeki işlevsel modüller yepyeni biçimlerde birbiriyle birleşir. Bütün genler rastlantısal olarak organizmanın DNA'sının üzerinde kopyalanır ve bu kopyalar yeni, karmaşık özellikler için özgürce harekete geçer. Değişik organizmalardan alınan DNA'ların karşılaştırılması sonucu, bir kan proteini türü olan globinlerin milyonlarca yıllık evrimini gözler önüne serer.

11) Doğal seleksiyon mikroevrimi açıklar, ancak yeni türlerin nasıl ortaya çıktığını ve yaşamın daha yüksek düzenlerini açıklayamaz.

Evrim biyologları doğal seçilimin yeni türleri nasıl yarattığı konusunda çok sayıda çalışmalar yapmış ve bunları bilimsel yayınlarla kamuoyuna mal etmiştir. Örneğin, Harvard Üniversitesi'nden Ernst Mayr 'ın geliştirdiği bir modelde bir organizma popülasyonu, coğrafi sınırlarla kendi türünden ayrı tutulur. Bu durumda bu popülasyon farklı etkilere maruz kalabilir. İzole edilen popülasyonda değişiklikler birbiri ardına birikim yapar. Bu değişiklikler belirginleşmeye başlayınca, ayrı kalan grup orijinal gruptakilerle çiftleşemez hale gelir. Sonuçta ayrı düşen grup üreme açısından izole edilmiştir ve yeni bir tür oluşturmak üzere kendi yolunu çizer.

Evrimsel mekanizmaların içinde en iyi inceleneni doğal seleksiyondur. Ancak biyologlar başka olasılıklara da açıktır. Biyologlar sürekli olarak seyrek görülen genetik mekanizmaların yeni tür yaratma konusundaki potansiyali üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla bilim, doğal seçilim dışındaki güçlerin yarattığı evrime de kapılarını kapatmamıştır. Ancak bu güçler doğal olmak zorundadır; gizemli yaratıcı zekâların -bilimsel olarak varlıkları kanıtlanamayan- eylemleri sonucu ortaya çıkmış olmamalıdır.

12) Bugüne dek kimse yeni bir türün evrimleştiğine tanık olmamıştır.

Yeni bir türün oluşumu son derece nadir görülen bir olaydır ve yüzyıllar alır. Ayrıca oluşum aşamasında yeni bir türü tanımak zordur, çünkü biyologlar bir türün nasıl en iyi şekilde tanımlanacağı konusunda görüş birliğine varamazlar. En yaygın tanım Mayr'ın Biyolojik Tür Kavramı 'dır. Buna göre tür, üreme açısından izole edilmiş farklı bir popülasyondur. Bu bağlamda bu türün bireyleri kendi topluluklarının dışında üreyemez. Pratik açıdan bu standardın, mesafe, arazi yapısı veya bitki örtüsü nedeniyle izole edilmiş organizmalara uygulanması zordur. Dolayısıyla biyologlar, bir türün bireylerini tanımak için organizmaların fiziksel ve davranışsal özelliklerinden yararlanırlar.

Yine de bilimsel literatür solucan, böcek ve bitkilerde bazı türlerin oluşumuna ilişkin raporlara yer verir. Bu deneylerin pek çoğunda araştırmacılar organizmaları değişik tipte selesiyona tabi tuttu ve sonucunda bu popülasyonların, dışardakilerle çiftleşmediğini keşfetti.

13)Evrimciler geçiş dönemine ait herhangi bir fosili bulup çıkartamamıştır. Örneğin yarı sürüngen, yarı kuş gibi...

Aslında paleontologlar şu ana kadar, şekil açısından ara konumda olan çok sayıda fosil örneğini bulup çıkartmıştır. Bunların içinde en ünlüsü ''Archaeopteryx'' tir. Bu fosil kuşlara özgü tüy ve iskelet yapısına sahipken aynı zamanda dinozor özellikleri de sergiler. Ayrıca pek çok tüylü, uçabilen veya uçamayan fosil de bulunmuştur. Örneğin modern at, bir ara form olan ''Eohippus''tan gelmektedir. Balinaların atası karada yürüyen 4 ayaklı ara formdan evrimleşmiştir. Ayrıca 20 veya daha fazla hominid, Lucy ile modern insan arasındaki döneme aittir.

Ne var ki yaratılışçılar bu fosil çalışmalarını kabul etmiyorlar. Onlara göre Anchaeopteryx sürüngenler ve kuşlar arasındaki kayıp halka değildir; tam tersi sürüngen özellikleri taşıyan bir kuştur. Diğer taraftan bir yaratılışçı, iki form arasındaki ara fosili kabul etse dahi, bununla yetinmeyecek, bununla ilk iki form arasındaki geçiş fosilini görmek isteyeceklerdir.

14) Canlılar son derece karmaşık bir yapıya sahiptir -anatomik, selüler ve moleküler düzeyde-. Bu yapı daha az karmaşık olsaydı çalışamazdı. Bu da şu anlama gelmektedir. Böyle bir yapı ancak akıllı bir tasarım sonucu oluşur, evrim sonucu değil.

Bu tasarım konusu yaratılışçıların en fazla üzerinde durduğu tartışmadır ve en eskisidir. 1802 yılında teolog William Paley şöyle yazıyordu: ''Eğer tarlada bir saat bulursanız, ilk aklınıza gelen bunu birinin düşürmüş olduğu olasılığıdır; doğal güçlerin bunu orada ürettiğini düşünmezsiniz. Bu benzerlikten yola çıkarsak, canlıların karmaşık yapılarından dolayı doğrudan, kutsal bir iradenin eseri olduğunu anlarız.''

Paley'in bu iddiasına karşı Darwin ' 'On the Origin of Species-Türlerin Kökeni' ' isimli eserini yazarak,seçilimine doğal güçlerinin zaman içinde evrimi nasıl şekillendirdiğini açıkladı.

Yaratılışçılar onlarca yıldır Darwin'in görüşlerini çürütmek için göz örneğini öne sürüyor. Yaratılışçılara göre gözün evrimleşmesi olanaksızdır. Gözün görüntü yaratma becerisi parçalarının mükemmel düzeninden kaynaklanır. Dolayısıyla doğal seçilim gözün evrimi sırasında geçireceği ara dönemlere izin veremez. Yarım bir göz zaten işlev yapamaz.

Böyle bir eleştiriyi önceden tahmin eden Darwin, ''tamamlanmamış'' bir gözün de, tamamlanmış göz kadar olmasa da en azından yararlı olacağını iddia ediyordu; örneğin canlı ışığa doğru yol alabilir. Biyoloji Darwin'in haklılığını daha sonra ortaya çıkarttı. Bilim adamları hayvanlar aleminde ilkel gözlerin ve ışığa-duyarlı organların olduğunu kanıtladı.

Akıllı-tasarım fikrini savunanlar bugün öncekilerden daha zekice sorular soruyorlar. Ancak yine de tartışma ve hedeflerinde bir değişiklik görülmüyor.

15) Son araştırmalar, mikroskopik düzeyde bile, yaşamın evrim sonucu ulaşamayacağı kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu kanıtlıyor.

''Darwin'in Kara Kutusu: Biyokimya Evrime Meydan Okuyor'' isimli kitabın yazarı Michael J. Behe ''Azaltılamayan Karmaşa'' kavramını ortaya attı.

Behe, bu kavrama örnek olarak fare kapanını ele aldı. En ufak bir parçasının çıkartılması durumunda fare kapanının çalışmayacağını ileri süren Behe, bu parçaların ancak birarada olduğu zaman işe yaradığını söylüyordu. Behe, daha sonra fare kapanı için geçerli olan mantığın bakteriyel flagellum -kamçıya benzer hücresel yapı- için de geçerli olduğunu ileri sürdü. Flagellum'un özel yapısının evrim sonucu oluşmasının mümkün olmadığını ileri süren Behe, bunun ardında akıllı-tasarım'ın olduğunu savunuyordu.

Ne var ki evrim biyologlarının elinde bu itirazları bilimsel olarak yanıtlayacak veriler vardı. Biyologlar daha basit şekillerde kamçılı organizmaların olduğunu ve flagellum'da bulunan tüm parçaların gerekli olmadığını kanıtladılar.

Aynı şekilde Baylor Üniversitesi'nden William A.Dembski , yine canlıların karmaşık yapısından yola çıkarak, yönlendirilmemiş, random süreçlerin bu karmaşık yapıyı oluşturamayacağını söylüyordu. Dolayısıyla böyle karmaşık bir yapıyı ancak insanüstü nitelikte bir zekâ yaratabilirdi.

Dembski'nin bu iddiası bilim adamlarınca çeşitli yönlerden çürütüldü. Santa Fe Enstitüsü'nden bilim adamları basit, yönlendirilmemiş süreçlerin inanılmayacak düzeyde karmaşık şekiller oluşturabileceğini kanıtladılar. Organizmalarda görülen karmaşık yapıların bazıları, dolayısıyla, henüz bilemediğimiz bir nedene bağlı olarak, doğal fenomenler sonucu oluşabilir. Ancak bu, karmaşanın doğal olarak ortaya çıkamayacağı anlamına gelmez.

John Rennie,

Scientific American, Temmuz 2002

Türkçesi: Reyhan Oksay

Konuyu tartışan diğer kaynaklar:

-www.skeptic.com

-www.nationalacademies.org/evolution/

-www.talkorigins.org

-www.ncseweb.org

-www.pbs.org/wgbh/evolution/






KIZILLL KURT
Yazar
hitech


avatar

Kayıt: 19.03.2007
06.04.2007-17:41 #19457
Darwin yanıldı mı? hayır. evrim kuramını destekleyen bir yığın kanıt var.

öncelikle evrim maymundan geldik, atamız maymun demek değildir ki evrimin etik olarak bir reddi durumu oluşsun. evrim yaşamın başlangıcından bu yana canlıların geçirdiği değişim sürecidir.

doğal seçilim yoluyla evrim ise Charles Darwinin yaşamını adadığı çalışmanın belkemiğini oluşturan kavram, bir kuram. yeryüzündeki canlılar arasındaki uyum, karmaşıklık ve çeşitliliğin kökenine ilişkin bir kuramdır evrim. bu anlamda, Albert Einsteinın tanımladığı şekliyle görelilik de sadece bir kuram. Kopernikin 1543te ortaya attığı, güneşin dünyanın değil, dünyanın güneşin çevresinde döndüğü yolundaki görüş de bir kuram. kıtaların kayması da bir kuram. peki atomların varlığı, yapısı ve dinamiğine ne ad veriliyor? atom kuramı. hatta elektrik dahi, elektron denilen, şimdiye dek hiç kimsenin görmediği yüklü taneciklere dayalı kuramsal bir yapı. bu kuramların her biri, gözlem ve deney yoluyla, konunun uzmanlarınca gerçek olarak kabul edildikleri bir düzeyde doğrulanmış açıklamalar.

bilim insanlarının kuram derken kastettiği, kanıtlara uyan, açıklanabilir bir söylem. ancak bu tür bir açıklamayı da güvenle, ama koşullu kabul ediyor; en azından ciddi biçimde çelişen birtakım veriler ya da daha iyi bir açıklama ortaya çıkana dek onu gerçeğe ilişkin eldeki en iyi görüş olarak benimsiyorlar. örnek vermek gerekirse bir arkadaşın bahsettiği Lamarckın evrim hipotezi kuram olamamıştır, olmaya ne kadar yaklaşsa bile daha iyi bir açıklama olan Darwin kuramı ortaya çıktıktan sonra tozlu raflara kaldırılmıştır. eğer tekrar onu ortaya çıkarmak, değerlendirmek istiyorsak emin olun ki bu günümüzdeki en saçma dogmatik yöntem olacaktır bilim için. ardına bak ama geçmişte kalma, bilim bunu ister.

tüm kuramlarla birlikte evrim kuramı diğerlerinden biraz farklı. bu, öylesine olağandışı ve kapsamlı bir yaşam görüşü ki, destekleyici kanıt sayısının çokluğuna karşın bazı insanlar çoğunlukla dinsel öğretilerden onun kabul edilemez olduğunu düşünüyor. bunu da şurdan anladım ki bazı arkadaşlar harun yahyanın adını vermişler ki kendisi bilindiği üzere bir bilimsel çalışmada bulunmayan ve din üzerinden para kazanmaya çalışan biridir, bazı arkadaşlar da bir yaratıcı, Allah varsa bunun olmayacağını savunmuşlar. fakat unutulmamalı ki dini bilim, bilimi de dinle yürütmek isteyen hiçbir ilerleme kaydedemez. din bir kurallar bütünüdür, senin geçmişini ve geleceğini açıklamaz. din bir yaşayış biçimi olarak algılandığında hayata yön verecek olguları barındırır. eğer bir kutsal kitap sana bilimsel verilerden bahsediyorsa onun hala günümüzde geçerliliği savunulabilir mi? hal böyleyken ve kutsal kitabın her zaman kabul edilebileceğine inanılırken, bilimsel verilerin her geçen gün değiştiği ve geliştiği de göz önünde bulundurulduğunda hala din ile bilimin aynı yöntemle ilerleyebileceği söylenebilir mi?

evrimin temel koşulu olan doğal seçilime karşı çıkılmış yorumlarda, sanırım pek de doğal seçilimi hatırlamadan yapılmış bu yorumlar. çünkü doğal seçilim;

1. organizmalar yüksek üreme kapasitesine sahiptirler, fakat populasyonlar genellikle yaklaşık olarak aynı kalır. (yani doğada yüksek bir ölüm oranı vardır)
2. hayatta kalma mücadelesi canlılar arasında rekabete sebep olur. (yani hangi populasyonda daha hızlı değişimin olacağını -hızlı dediysem de en az 500 yılda ve %0,01-%0,015 oranında smile- bu rekabet belirler)
3. hayatta kalıp üreyebilenler, yaşadıkları ortamda kendilerini daha avantajlı kılan özelliklere sahip olanlardır. (bunu yaşamımızda dahi çok rahat görebiliriz, elinde kozu sıkı tutmak önemlidir hayatta kalmak için ve bir yarışmada bile avantajlı olan kazanır)

temelleri üzerine kuruluştur.

doğal seçilim mekanizmaları ise ne adaptasyon ne modifikasyon ne de geçici rahastsızlıklardır. (sünnet olayına hiç girmiyorum bile, sünnet bireyin gen yapısını değiştirmediği gibi çoğu zaman fiziki olarak da bir üstünlük sağlamaz idi geçmiş zamanlarda ama şimdi farklı araştırmalar var, en iyisi sünneti de başka başlık altında konuşmak smile) doğal seçilim mutasyonlar -kısaca kalıcı gen değişiklikleri-, göç sebebiyle populasyona yeni genlerin girmesi veya populasyondan bazı genlerin ayrılması -bunun sonucunda gen havuzundaki oranın ve miktarın değişmesi-, populasyonda rastlantısal faktörlerle genetik kayma oluşması -örneğin sel, volkanik patlama, yangın, vs. gibi faktorlerin populasyonun belli bir bölümünü ortadan kaldırması-, çiftleşmede eş şeçimi -hayatta kalma konusunda avantaj sağlayacak genetik özelliklere sahip eşlerin seçimi ve böylece resesif(çekinik) ile dominant(baskın) genlerin çaprazlama sonucu kombinasyonlarının değişikliği- ile olmaktadır.

son olarak şunu söyleyebilirim ki bazı bilimadamlarının verdiği demeçlere göre bir kuram doğrulanmaz veya yalanlanmaz, yani olmamalı. bilim özgürdür ve bireysel çalışma ve araştırmalardan çok kolektif hareketler ve çözümlerle ilerler. lütfen kanıt sunarken bilimadamı demeçlerini değil de kanıtlanmış yazınsal veya görsel materyalleri kullanırsak daha yararlı olacaktır.

saygılarımla wink






bahaneydi bu rüzgar...


Yazar
hitech


avatar

Kayıt: 19.03.2007
06.04.2007-17:41 #19458

teknik bir hatadan dolayı iki defa yazılan yorum idi, özür dilerim wink





bahaneydi bu rüzgar...


Yazar
orhan


avatar
istanbul
admin
Kayıt: 17.11.2005
06.04.2007-18:23 #19459
gokhannn yazdi
 
orhan arkadasım "Kuram veya teori, sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünüdür." şeklinde bir ifade yazmışsınız ,bu size mi ait yoksa bir yerden alıntı mı bilemiyorum

kaynağını yukarıda gösterdim zaten. burda var yok gibi bir tartışmaya gidilmiş. teorinin zaten bir şeyi ispatlar bi niteliğinin olmadığını anlamak istemiyor iki taraf.





N/A
Yazar
akgulozkan


avatar
istanbul
Kayıt: 12.12.2006
06.04.2007-20:34 #19471
arkadaşlar uzun süredir iucoders a girmediğimden dolayı tartışılan bu konuya geç de müdahil olmak isterim..

forumda yazılan her mesajı baştan sona okudum.. bazı anlarda konunun özünden sapmalar ve birbirine hakaret vari söylenimler olması oldukça üzücü..

bu konu hakkında söylemek istediklerimi maddeler halinde sıralarsak.......

öncelikle ÖZKAN ÖNCÜ arkadaşımızın her söylediğine katılıyorum fakat eklemek istediklerim de var..

1. Evrim teorisi bir teoridir. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Çünkü bilimsel düşünce tarzında bir teorinin ispatlanabilmesi için karşıt bir teori (**bilimsel, maddesel bir teori**) olması gerekir.. yaratılış teorisi die bir teori yoktur, savunulamaz.. çünkü yaratılış teorisi denilen düşünce sisteminde fiziksel ve maddesel gerçekler madde ötesi (metafizik) ile açıklanmaya çalışılmaktadır ki bu da gerçekçi değildir. Tanrı kavramı tam anlamıyla bir inanç meselesidir. bilimsel olarak tartışılmaz bir konudur..

bu nokta da teori ve kanun ne demek ona değinmek gerekir..

TEORİ: doğa da herhangi bir olay a geçici bir çözüm (hipotez) doğrultusun da deneyler yapılır. Deneylerin sonucu hipotezi destekler nitelikteyse hipotezimiz teori olur. Evrim teorisi bu açıdan teoridir..
KANUN:Teoriler uzunca bir süre geçerliliğini korursa ve başka teorilerle desteklenir, bilimsel bir bütünlük oluşturursa kanun olur..

2. Evrim teorisi bilmeyenlerin söylediği gibi "insanın maymundan gelmesi", "göle düşen ayının balina olması", "sinek yakalayan dinazorun kuş olması" şeklinde algılanırsa buna çocuk bile güler zaten.. Evrim teorisinin bu kadar basit olarak algılanması zaten başlı başına bir eksikliktir.. Evrim teorisi genetik çeşitlilik ve doğal seleksiyon mekanizmalarıyla açıklanır... geniş bilgiler için oldukça fazla kaynak var.. BU arada kaynakların HARUN YAHYA gibi biyolojinin ve bilimin ne olduğunun farkında olmayanların kaynakları olmamasına dikkat edin.. Zira güzel bir tabloya çamur attıktan sonra onun çirkin yanlarını göstermekten öte hiçbir bilimsel yanı yoktur.. (EVRİM ALDATMACASI kitabını son sayfasına kadar okumuş biriyimdir.)



3. Eğer hayatımızda bir seçim yapmak istiyorsak ve bu seçim sonucunda bazı dinsel dogmalar nedeniyle öbür dünya hayatından korkuyorsak, kuşkusuz derim ki evrim teorisine inanmayın.. Fakat kendim için milli piyangodan çıkacak 500 milyon YTL yerine elle tutulur gözle görülür hesaplanabilir, gerçekliği alglanabilir, en azından bunlar türünden ölçümlerle ölçülenebilir ve yargılanabilir bir 100 YTL yi tercih ederim.. ki tercih ettiğim şey yanlış da olsa gerçeğin ta kendisidir..

Şu soruları sorarak yazıma son vereyim zira uzun oldu..

1. Evrimi nasıl ve ne kadar anlıyoruz anlamak istiyoruz?
2. Evrimi araştırırken nasıl araştırıyoruz?
3. Bilim nedir? Bilimsel çalışmalar nasıl yapılır? Bilimsel düşünce tarzı nasıldır?
4. Bilim dinle bağdaşırmı bağdaşmaz mı?
5. Din dogma değil midir?
6. Dogma olan birşeyi tartışmak mümkün müdür?
7. Bilimsel gerçekler zamanla değişir mi? (rölatif midir?)

AÇIKLAMA: İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ GİBİ TÜRKİYENİN ÇAĞDAŞ ÜNİVERSİTELERİNDEN BİRİNDE EVRİM TEORİSİNİN BİLİM DIŞI (SAFSATA) OLDUĞUNUN SÖYLENMESİ ÇOK ACI BİR OLAYDIR...

ÖNEMLİ NOT: ARKADAŞLAR YAZIMDA ÖZELLİKLE KİMSENİN İNANCINA VE DÜŞÜNCESİNE SAYGISIZLIK YAPMAMAYA ÇALIŞTIM. EĞER ÖYLE BİR DURUM ANLAŞILIRSA ŞİMDİDEN ÖZÜR DİLERİM. SÖYLENİMLERİM BİRAZ SERT OLABİLİR FAKAT HAKARET İÇERDİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM. TEŞEKKÜRLER...






Yazar
orhan


avatar
istanbul
admin
Kayıt: 17.11.2005
06.04.2007-20:48 #19474
akgulozkan yazdi
 

KANUN:Teoriler uzunca bir süre geçerliliğini korursa ve başka teorilerle desteklenir, bilimsel bir bütünlük oluşturursa kanun olur..

bir teorinin kanun olabilmesi için şüpheye bırakmaması gerekir. Kesinlikle ispatı şarttır. Yeterince uzun diye hiç bi teori kanun olmaz. Teorinin kesinliği söz konusu değildir.





N/A
Yazar
akgulozkan


avatar
istanbul
Kayıt: 12.12.2006
06.04.2007-20:50 #19477
orhan yazdi
 
akgulozkan yazdi
 

KANUN:Teoriler uzunca bir süre geçerliliğini korursa ve başka teorilerle desteklenir, bilimsel bir bütünlük oluşturursa kanun olur..

bir teorinin kanun olabilmesi için şüpheye bırakmaması gerekir. Kesinlikle ispatı şarttır. Yeterince uzun diye hiç bi teori kanun olmaz. Teorinin kesinliği söz konusu değildir.


teoriler zaten bilimsel deneylerle desteklenmiştir... yeterince açık sanırım.. ama tartışma konusu bu olmamalı raised eyebrow





1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb