Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Duyurular > Diğer > INETA Türkiye Başkanı Daron Yöndem: Mesleğimize nankör demek nankörlük olur
Yazar
ysfyzl


avatar

Kayıt: 04.12.2006
23.01.2009-09:59 #55589
Geleceğin en parlak meslekleri arasında gösterilen ‘yazılım/program’ uzmanlığı günümüzde de gençler(özellikle erkekler) arasında cazibesini artırıyor. Web tabanlı bir projenin gerçekleşmesi/ortaya çıkması/başarı göstermesi yazılımcının(programcının) hüneriyle oluyor örneğin. Varlığını salt web projesi ile değil, lokal yazılım projelerinde de gösteriyor aynı zamanda bu mesleği icra edenler. İşte web dünyasında muhtelif projeleriyle ismini duyuran 26 yaşındaki Daron Yöndem de bunlardan birisi. Kazandığı unvanları burada sıralamak uzun sürebilir; fakat Daron ‘10 parmağında 10 marifet’ bir genç. Beyaz’ın repliği gibi “O bir programcı(yazılımcı), dernek başkanı, şirket sahibi, eğitimci, yazar v.s.”. Sempatik ve çok kişinin sevdiği bir arkadaşcanlısı keza..
Web yayınımızı takip eden okuyucularımızın da talep ettiği sevgili Daron’la nihayet röportajımızı gerçekleştirdik. İçten ve mesajlarla dolu cevaplarıyla çok güzel bir röportaj verdiğine inanıyor, kendisine ömür boyu başarılar diliyorum. Hep böyle sevecen kal Daron!
Öncelikle kendini Başarılı Gençler okuyucularına tanıtır mısın? Kimdir, nasıl biridir Daron Yöndem?
Kendimi tanımlarken özellikle “bir programcı” demeyi çok seviyorum. Tanım olarak basit gözükse de bazen gerçekten de bu kadar basit olabiliyor. Kod yazan ve bu kodun çalışmasından zevk alan bir insandır Daron Yöndem. Tabii bu tanımı detaylandırmak mümkün. Bir şirket sahibi, sadece Türkiye’de 250.000 kişiden çok üyeye sahip uluslararası bir derneğin Türkiye başkanı, bir yazar, bir hoca, bir konuşmacı şeklinde bu liste uzayıp gidebilir. Özetle; yapmayı sevdiğim şeylerin sayısı epey çok diyebiliriz ve bunların hepsini yapmaktan büyük zevk alıyorum.

Çoğu kişiye göre teknik bir alanda mesleğini icra ettiğini düşünüyorum. Şirket sahibi bir gencin nasıl bir süreçten geçtiğini öğrenebilir miyiz? Bilgisayarla tanışman, yazılım dünyasındaki gelişimin… vs.
Bilgisayarla tanışmam üç yaşımdaydı. İlginç bir şekilde tüm detayları ile çok net hatırlıyorum babamın ofisinde PW kullandığımı. O zamanların Word’üydü PW. Sonrasında Lotus vardı araba yarışı ve Prince of Persia da unutulmazlar arasında. Yazılımla tanışmam ise orta 2’ye denk geliyor. Bir kitap fuarında kapağında oyun resimleri olan ve üzerinde “Basic” yazan bir kitaba vuruldum diyebilirim. Kitap incecik bir kitaptı ve bende “gerçekten bu iş bu kadar kolaysa öğrenmeliyim” duygusunu yarattı. Kitabı satın almam benim bugünkü yolculuğumu başlattı diyebiliriz. O kitabı bitirdiğimde hiçbir şey yapamıyordum; ama bir süre sonra okulumun kütüphanesinde bulduğum eski yabancı dergilerin arkasındaki Basic programlama bölümleri ile epey ilerlettim ve ilk Bowling oyunumu yazdım. Oradan buralara kadar geldik.

İnternet teknolojisinin akıl almaz gelişmelerini yaşıyoruz. Bir yazılımcının sürekli kendini geliştirmesi kaçınılmaz. Bu bağlamda, çok nankör bir meslek olduğunu söyleyebilir miyiz? Örneğin; geleceğin mesleği olarak addedilen bilgisayar programcılığı kimilerine göre çok erken yaşlandırıyor..
Nankör demek nankörlük olur. Bugün çok şükür ekmeğimizi bu işten kazanıyorsak eğer, sadece bu işin gerekleri farklı niteliklere sahip diye çıkıp ta bir mesleğe nankör demek garip olur. Bu mesleği yapıp ta nankör olduğunu düşünenler varsa, yanlış meslek seçmişler demektir.
Dediğiniz çok doğru; tabii ki sürekli kendini yenileyen bir meslek, ortalama olarak öğrendiğiniz bir teknolojinin ömrü iki sene. Fakat bu mesleğinizi kaybettiğiniz anlamına gelmiyor; çünkü bir programcının mesleği hiçbir zaman teknolojiye bağımlı değildir. Bunu farklı bir örnek ile tanımlayalım.
Örneğin, mesleğiniz şoförlük olsun ve bugün normal vitesli bir araba kullanıyorsunuz. Yarın yeni bir teknoloji geliyor ve vites kalkıyor, direksiyon kalkıyor, sesli komutlarla arabayı yönetmeniz gerekiyor. Bu sizin hâlâ iyi bir şoför olamayacağınız anlamına gelmez ki! Sadece işin şekli ve niteliği değişti; fakat sonuç aynı. Programcılığın da şekli ve niteliği sürekli değişiyor. Aslında bu her meslekte var; fakat bizde biraz hızlı ilerliyor işler. Bu da benim mesleğimi sevmemin en büyük nedenlerindendir biridir aslında.
Erken yaşlandırdığı konusuna gelince, daha yorum yapmak için gencim sanırım. Ama anlayamıyorum ben insanları. Maden ocağında taş taşısak daha mı genç kalacağız? Şikâyet edilecek bir meslek olarak görmüyorum açıkçası. Bugün “Ben programcıyım” diyenlerin çoğunun mesai olarak “taksi şoför”lerinden daha az çalıştığını söyleyebilirim. Ben hiç taksicilerin ayaklanıp “yaşlanıyoruz” veya “yorgunuz” dediklerini duymadım.

Bir taraftan “Microsoft olmasaydı şu an bilgisayar kullanmıyor olacaktık” diyenler var, diğer taraftan Microsoft’tan nefret eden, açık kaynak kodlu kullanıcı sempatizanları var. Microsoft tarafındasın, tabloyu nasıl değerlendiriyorsun bakalım?
Kendi açımdan baktığımda konu tamamen duygusal, yani maddi.(gülümsüyor) İşime gelen taraftayım. Bugün benim için şirket tarafında önemli olan şey müşterilere en uygun çözümü en uygun fiyat ile ulaştırabiliyor olmaktır. Bu konuda Microsoft çözümlerini genelde tercih ettiğimi söyleyebilirim. Microsoft dışı ürünler de kullanıyoruz, örneğin Adobe ürünleri kullanıyoruz. Benim hem Adobe hem IBM tarafında da sertifikasyon programlarına katılmışlığım var. Fakat bizde toplum olarak “ezilene” karşı duygusal davranma gibi bir alışkanlık var. “Mazlumun yanında olma” psikolojisi de diyebiliriz belki buna. Ben yazılım üretimini bir iş olarak yapan insanların sempatizan olamayacaklarını düşünüyorum. Düşünebiliyor musunuz örneğin ben Linux kullanarak yazılım geliştirdiğimde daha çok para kazanacağımı bile bile gidip .NET ile yazılım geliştirir miyim? Hani derler ya “babamın oğlu mu Microsoft?” Yıllardır Microsoft’ün ürettiği ürünler kötü ve anlamsızdı ve bu kadar insan da gidip onları kullandı? Hayal görmeye gerek yok. Tabii ki her şey pespembe değil, fakat ortada bir gerçek var “Adamlar yapıyor” (gülümsüyor) Burada fanatik olmadan akıllıca kararlar verebiliyor olmak önemli.
Son olarak açık kaynak kod konusuna da değinmeden edemeyeceğim. Açık kaynak kod denildiğinde sanki Microsoft karşıtı bir şeyden bahsediliyormuş gibi havalar esiyor sektörde. Oysa Microsoft’un açık kaynak portalı var. Daha geçenlerde Silverlight 2’nin tüm kontrollerinin kodlarını açık olarak paylaştı Microsoft. Bunun gibi daha bir sürü örnek verilebilir. Açık kaynak kod farklı bir konsepttir diyebiliriz; ama kimsenin tekelinde falan değil.

Peki, şu konuda herkes dertli, sormadan geçemem: Nedir bu Microsoft’un veya diğer şirketlerin lisanslı ürünlerinin(CD-DVD) pahalılığı? Sayelerinde bu uygulanan istismarın ‘crack’lenmesi alanında ihtisaslaşıyoruz…
Pahalı mı? Gelin beraber bir hesap yapalım. Vista ile XP arasında ortalama 4 yıl zaman geçti. Bu sürede bilgisayarınıza ne kadar para harcadınız? Varsayalım ki dört yıl boyunca sadece tek bir yeni bilgisayar aldınız ve hiç yeni donanım eklemediniz. Hiçbir donanımınız bozulmadı ve yeni bilgisayarınızı da 500 $ gibi çok ucuz bir fiyata aldınız. Söz konusu dört yıl boyunca o bilgisayarı kullanmanızda işletim sisteminin katkısı bir 200 $ veremeyecek kadar az mı? Dört yılda 200 $ vermek bir işletim sistemine eğer fazla geliyorsa emin olun harcanan emeğe saygınız yok demektir.
Ben bunu bir yazılımcı, kod yazıp satan bir insan olarak biraz farklı değerlendiriyorum. Maalesef ki mağazaların vitrininden laptop veya farklı donanımları çalamıyoruz! Hırsızlık günahtır değil mi? Ama aslında olanağımız olsa çalacağız! Çünkü işletim sisteminde olanağımız var ve çalıyoruz. Kaçak bir ‘key’ girdiğinizde veya bir ‘keygen’ çalıştırdığınızda bundan utanmıyorsanız ve çekinmiyorsanız aslında bu bizim kültürümüz ve eğitimimiz ile alakalı bir konu. Eğer doğru eğitimi almış olsak o ‘keygen’i çalıştırırken de işlediğimiz suçun farkında olurduk ve o yazılımı yazmak için yıllarını harcayan insanların emeğine saygımız olurdu.
‘Crack’ meselesi o kadar doğal bir proses haline gelmiş ki, artık belki de ücretsiz bir program ile işini görebilecek kullanıcılar bile ‘crack’ var diye gidip binlerce dolarlık programları bilgisayarlarına yüklüyorlar. Sadece bir resmin boyutunu değiştirmek için 1000 $ lık program kurup bilgisayarına kullanan insanlar biliyorum. Oysa bunun için ücretsiz yazılımlar var. Bu anlamda da bir “tüketici bilinci” eksiği var diyebilirim. “Ne de olsa beleş” diyerek tükettiğimiz yazılımın niteliğini değerlendirme gibi bir derde girmiyoruz. Maalesef bu gidişat sürdükçe Türkiye’deki yazılım sektörü iç satış ile bir yerlere gelemeyecek.

Web 2.0’dan sonra Web 3.0 dalgasının geldiği/geleceği söyleniyor. Böyle bir platform bize ne vaad ediyor Daron?
Web 2.0 trendi pazarlama anlamında çok tuttu ve sattı. Sonrasında hemen Web 3.0 ile yeni bir pazarlama trendi yaratılmak istendi; fakat bu tip gelişmeler pazarlama iteklemeleri ile yaşanmıyor. Elimizdeki teknolojinin olgunlaşması gerekiyor. Web 1.0, 2.0 vs. diye bahsettiğimiz şey aslında webin bir anlamda çağ atlamasını tanımlar ve çağ atladığınızı ancak atladıktan sonra bilebilirsiniz. Ne zamandan beridir insanlar ne zaman çağ atlayacaklarını önceden bilir oldular ki? Tamamen pazarlama taktikleri bunlar. Web 3.0 olarak zorla tanımlanmaya çalışılan şey “semantic web” gerçekten işleyecek mi? Olacak mı? Nasıl olacak? Bu sorulara cevap aramak fala bakmaktan farklı değil. Belki de Web 3.0 başka bir şey olacak?
Bugün baktığımda ben Web 3.0 yönünde teknik açıdan Microformatlar ve HTML5 dışında hiçbir şey görmüyorum. Bu çerçevede bile değerlendirsek HTML5’in tamamlanması için tahmin edilen tarih 2012. Geleceği yakalamak önemlidir, fakat illa yakalayacağız diye kendi kendimize hayali gelecekler üretmek de anlamsız.

Çeşitli seminer ve organizasyonlara konuşmacı olarak katılıyor, onlarca makale yayınlıyor ve kitaplarınla da paylaşım yapıyorsun takipçilerine. Zannediyorum senin yapın eğitmenliğe çok müsait. Peki senin hocaların kim, teknik eleştirmenlerin yani?
Teknik açıdan herhangi bir hocam maalesef yok. Keşke olsa. Çoğunlukla kendi kendime öğrenmek durumunda kalıyorum.

Nasıl geliştiriyorsun kendini o zaman? Mutlaka vardır bir şeyleri öğrenmek için yolların…
Mesleğimle ilgili teknik anlamda yabancı kaynakları takip ediyorum ve çok fazla oturup Ar-Ge yapıyorum diyebilirim. Ar-Ge tam bizim mesleğe göre. Araştırıyorum ve geliştiriyorum diyebiliriz. Öğrenme süreci bende böyle ilerliyor. Internet çok büyük bir kaynak, öğrenecek çok şey var orada. Başka kaynağa gerek yok gibi.

INETA adında uluslararası bir derneğin Türkiye başkanlığını yürütüyorsun. Dernek olarak neler yapıyorsunuz peki?
INETA tarafında hedefimiz teknik bilginin dağılımını genişletmek ve hızlandırmak. Bu kapsamda Türkiye’de 30’un üstünde sosyal topluluğumuz var ve onlara hem kaynak, hem maddi anlamda destek oluyoruz. Sosyal toplulukların yaptıkları aktivitelerde yer almanın yanı sıra konuşmacıya ihtiyacı olan topluluklara da uzmanlık alanına göre konuşmacılar sağlıyoruz.

Yazılım ve programlama alanında kendini geliştirmek isteyen genç arkadaşlarımızın hangi yolları izlemeleri gerekli sence? Tavsiye ve önerilerini alabilir miyiz?
Bence proje yaparak öğrensinler. Bol bol proje yapsınlar. Maddi getirisini düşünmeden proje yapmaları çok önemli, çünkü bu iş salt para için yapılacak bir iş değil. Zevk almanız gerekiyor, eğer zevk almıyorsanız kesinlikle başka meslek seçin. İkinci tavsiyem ise İngilizce öğrenmeleri olacak. Eğer yazılım sektöründe kariyer yapacaksanız kesinlikle İngilizce öğrenmelisiniz. Programlama dillerinden çok daha önemlidir bildiğiniz yabancı diller. Bir İngilizce size birçok programlama dilini öğrenebileceğiniz kaynakların kapısını açabilir.

Genç yaşında çeşitli unvanların sahibisin ve başarılı bir girişimci olduğun tartışılmaz. Vardır genel anlamda gençlere paylaşmak istediğin şeyler?
Çoğu için genç olmanın anlamı yaşlılıkta yapamayacakları şeyleri yapmaktır. Maalesef ki bu şeyler arasında genelde “üretkenlik” gelmez. Yani kimse yaşlandığımda bu kadar üretken olamam, şimdi çok çalışmalıyım demiyor. Herkes “Eh yaşlanınca gidip gezip tozamam, en iyisi gençliğin tadını çıkarıyım” şeklinde düşünceler içerisinde. Tabii her ikisi de doğru; fakat sanki birine gereğinden çok ağırlık veriliyor gibi. Çoğu zaman özellikle üniversite öğrencilerini görüyorum Standard öğrenci psikolojisi içerisinde, günü atlatmanın ötesinde zamanlarını meslekleri ile ilgili çalışarak değerlendirmiyorlar. Özünde üretmekten zevk almayı öğrenen bir gençliğe ihtiyacımız var, oysa şu anda tüketmekten zevk alan tembeller modundayız. Lütfen kendinize gelin gençler (gülümsüyor) diyerek sözümü noktalıyorum. Geleceğin bizim ellerimizde olduğunu bilerek büyüdük bizler.

Daron Yöndem Kimdir?
1983 İstanbul doğumlu Daron, İstanbul Erkek Lisesi’nden 2003 yılında mezun oldu ve DEVELOAD Yazılım ve Tasarım (www.deveload.com) şirketini kurdu. Daron Yöndem şu an Portsmouth Üniversitesi’nde Strategic Business Information Technologies alanında yüksek lisans eğitimine devam ediyor. MVP, MCT, MCPD, MCITP, MCTS, MCSD, MCAD, MCDBA, MCP, ACP ve ICSD unvanlarına sahip olan Daron Yöndem Türkiye’nin ilk Silverlight ve Expression Studio eğitimini Microsoft Türkiye organizasyonu ile verdikten sonra yurtdışında da farklı ülkelerde Microsoft iş ortaklarına eğitimler verdi. INETA adında uluslararası bir derneğin Türkiye başkanlığını yürüten Daron Yöndem’in Microsoft ASP.NET resmi sitesi, Microsoft Coding4fun, yazgelistir.com, PC World Türkiye, PC Magazine ve PC Extra Türkiye’de çok sayıda makalesi yayınlanmıştır. En geniş Türkçe kaynak olma özelliği taşıyan Pusula Yayıncılık’tan çıkan ASP.NET AJAX kitabının yazarı Daron Yöndem halihazırda yazgelistir.com Silverlight Editörlüğü, nedirtv?com WPF/Silverlight ve VB.NET editörlüğü yapmaktadır. Kişisel bloğu http://daron.yondem.com adresi üzerinden İngilizce ve Türkçe makaleler yayınlamaktadır.
Kaynak: www.basariligencler.com














Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb