Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Genel > Geyik > Meyve mi Sebze mi?
Yazar
kellad


avatar
istanbul
Kayıt: 21.01.2006
10.01.2008-01:46 #34069
Sizce meyve nedir? Sebze nedir? Bunlerın tanımlarını çoğu insan bilmez. Hep ikisi birbirine karıştırılır. Bu soru sorulduğunda insanlar tutarsız cevaplar vermeye başlar. "Pişirilenler sebzedir" vs gibi.

Geçen gün arkadaşla pazardayken "Domates almayalım." dedim. "Domates yaz meyvesi. Kışın yetişenler sağlıklı olumuyor." Bana şöyle bir bakıp, şaşkın şaşkın "Domates meyve mi?" dedi.

Ben çocukken merak edip bunun tutarlı bilimsel tanımını öğrendim. Ama ne zaman çevremdekilere söylesem bana inanmıyorlar. Kimse kafasındaki sınıflandırmayı değiştirmiyor.
Sizce sebze ve meyve tanımları nelerdir? Neler sebzedir neler meyvedir? Araştırmadan bir yazın bakalım.





Decompiling the code of universe.
Listening the cosmic background radiation.
Swimming in Inter Stellar Medium.
Yazar
reccae


avatar
istanbul
banlandı
Kayıt: 15.02.2006
10.01.2008-01:58 #34070
kellad yazdi
 
......


domates yıllardır tartışılagelir de madımak ve semizotu falan hangi sınıfa giriyor skull
bunları da pişirip yiyenler var ama sebze değiller sanırım.
bence sebze değil. e meyve de değil. ne bunlar kardeşim o zaman silly

domates tabi ki meyvedir bu arada.

bu kadar ders yeter biraz da geyik yapalım. ineklerin yediği semizotunu ilk yiyen insan kim bulalım ve rezil edelim beat upbiggrin





insa ettigim binanin cimentosu kelâm

Yazar
burakkanmaz


avatar
Gaziantep
Kayıt: 02.10.2006
10.01.2008-01:58 #34071
Ben salatalığın ne olduğunu merak ediyorum. Misafirliğe gidildiğinde meyve tabağında verilir, ama yemeklerde sebze olarak kullanılır. Düşünseniz misafirliğe gitmişsiniz size meyve tabağı geliyor, "domates, salatalık, taze fasulye, ıspanak" laughinglaughing

Eğer bu mantıkla düşünürsek, bir misafiriniz (ama ciddi bir misafir olacak, geyik deil :D) geldiğinde meyve tabağına koyabildiğiniz her yiyecek = meyvedir peace ıspanak koyamaz di mi ? clown

reccae yazdi
 
domates tabi ki meyvedir bu arada.

Benim tezime göre domates meyve değildir raised eyebrow Misafir geldiğinde meyve diye domates mi veriyorsun sen ?? Bana verirsen öyle bi tabak kafana atarım domatesi laughinglaughing

Çok güldüm ya laughing





Yazar
kellad


avatar
istanbul
Kayıt: 21.01.2006
10.01.2008-02:23 #34072
Semiz otunu bizim memlekette bolca toplayıp yerler. Yemeğini yaparlar. Çayırlık yerlerden toplarlar. Mümkünse inekler gelmeden önce biggrin. Yoksa onlar çoğunu yer.
Bence tadı çok güzel. Ayrıca çayırlardan başka cins otlar da toplanır yemek yapmak için. Annem çeşit çeşit toplar. Pancar der. Çok güzel çemenli etli yemeğini yapar. Canım çekti olsa da yesek.biggrin Bu sıralar doğal beslenme de moda oldu.
Semiz otu sebze tanımına giriyor tabi.





Decompiling the code of universe.
Listening the cosmic background radiation.
Swimming in Inter Stellar Medium.
Yazar
kellad


avatar
istanbul
Kayıt: 21.01.2006
10.01.2008-02:26 #34073
burakkanmaz yazdi
 

Benim tezime göre domates meyve değildir raised eyebrow Misafir geldiğinde meyve diye domates mi veriyorsun sen ?? Bana verirsen öyle bi tabak kafana atarım domatesi laughinglaughing

Çok güldüm ya laughing


Kore'de tam da dediğin şeyi yapıyorlarmış. Önemli misafirlere yemekten sonra meyve tabağında bütün bütün domatesler sunuyorlarmış.

Bu arada domates Türkiye'yede yüz yıl önce neredeyse hiç yokmuş? O zaman ne yiyorladı ki insanlar!? dancing





Decompiling the code of universe.
Listening the cosmic background radiation.
Swimming in Inter Stellar Medium.
Yazar
kellad


avatar
istanbul
Kayıt: 21.01.2006
10.01.2008-02:28 #34074
Domates (Solanum lycopersicum), patlıcangiller (Solanaceae) familyasından anavatanı Güney ve Orta Amerika olan bir yıllık yenebilen bir bitki türü.


Morfolojik özellikleri 1-3 metre boya sahip olan domates bitkisinin hafif odunsu bir gövdesi vardır. 10-25 cm uzunluğunda olan yapraklarının üzerinde 5-9 yaprakçık bulunur. Yapraklar tüylüdür. 1-2 cm uzunluğunda ve genellikle sarı olan domates çiçekleri bir sap üzerinde 3-12 adettir. Genellilke kırmızı, yenilebilen meyvesi yabani bitkilerde 1-2 cm çapında iken, kültür bitkilerinde daha büyüktür.


Tarihçe
Dalında domatesler1893 yılında mahkeme sebzelerle birlikte saklanıp yenildiğinden onu sebze diye sınıflandırmıştır. Domatesin ilginç bir tarihi vardır. Bolivya ve Peru da yabani sarı renkli bir domates türü bulunmuş ve sonra Meksikada yetiştirilip, Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden sonra Avrupa'ya gemilerle gönderilmiştir. İtalyanlar sarı renginden ötürü onu altın elma olarak adlandırdı, ama çok geçmeden kırmızı türleri de ortaya çıktı. Domates Amerika'da ilk defa Thomas Jefferson tarafından yetiştirildi. Ama pek çok insan zehirli olduğuna inanarak yemeyi reddetti, ta ki 1900'e kadar. Uzun zaman önce, pek çok Avrupalı için aşk elmasıydı, çünkü insanları romantik yaptığına inanılıyordu.

Kaynak: wikipedia





Decompiling the code of universe.
Listening the cosmic background radiation.
Swimming in Inter Stellar Medium.
Yazar
burakkanmaz


avatar
Gaziantep
Kayıt: 02.10.2006
10.01.2008-02:39 #34075
kellad yazdi
 
Bu arada domates Türkiye'yede yüz yıl önce neredeyse hiç yokmuş? O zaman ne yiyorladı ki insanlar!? dancing


pasta biggrin çok iğrenç espri oldu laughinglaughing onca "for" döngüsü içinden çıkıp mesaj yazınca böyle saçmalıyor tabi insan blushing





Yazar
ganim


avatar

Kayıt: 09.07.2006
10.01.2008-02:59 #34076
başlığı görür görmez okuduğum bir yazı aklıma geldi, biraz uzun ama okuduktan sonra şeker yemeği hatta meyve bile yemeyi azalttım.



PROF. DR. KENAN DEMİRKOL, AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI 

“Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!” 

Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün “kibrit kutusu kadar” reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A’dan Z’ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!  

Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında “prof.” yazmıyor. “Ben üniversitede hocayım, burada hekim” diyor. Söz bir ara “kronometreli doktorlara” geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, “dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim” diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir “akıllı beslenme” uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? “Kibrit kutusu kadar” reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol’a: “Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?” diye sorduk. O, şekerle başladı.

“ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL”

DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD’de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65’i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa’da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.

“12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR”

AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?

DEMİRKOL- Asla doğru değil.

AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor.  Şimdi 100’lerdeyiz, 120’de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60’lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.

“KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR”

AYDINLIK- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?   
DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.

Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker ‘sakaroz’, iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.

Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika’da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

“MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME”

AYDINLIK- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek. 

DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.

AYDINLIK- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

DEMİRKOL- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.

AYDINLIK- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar bunu?

“HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ…”

DEMİRKOL- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.

AYDINLIK- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

DEMİRKOL- Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara “şunu yiyeceksin” diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

AYDINLIK- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.

DEMİRKOL- Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo görüntüsüyle Amerika’da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde, “öldürücüdür” yazısı konuyor.

AMERİKA’NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE…

AYDINLIK- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

DEMİRKOL- Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde etmek. 1920’li yıllarda Amerikan başkanı “benim köylüm mısırdan kalkınacak” fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40’ı Amerika’dadır. Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp dökmüyor. Kartal’dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti geliyor.

KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

AYDINLIK-  Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.

DEMİRKOL- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine  binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen, hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

“KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ”       

AYDINLIK- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur mu?

DEMİRKOL- Bakıyorsunuz LDL 130’a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında, kolesterol masum. Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor. Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor. Biz insanlara “kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama oksitlenmesine izin verme” diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.

ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

AYDINLIK- Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?

DEMİRKOL- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle aldatılıyoruz. “Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var.” Hayvansal proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki “Esansiyel amino asitler vardır”. Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.

AYDINLIK- Antep yöresinin yuvalaması gibi..

DEMİRKOL- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3’e ihtiyacımız var. Türkiye’de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri “biz dünyayı nasıl doyuracağız” yalanıyla kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli. 

İNEK NE YEMELİ

Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor.

Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de AB’dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla “ekolojik tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi” geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

AYDINLIK- Demek Amerika’dakilerin varmış.

DEMİRKOL- Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

AYDINLIK- Ne fark var arasında?

DEMİRKOL-. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3’tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız için artık omega-3’e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3’e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6’dır. Bundan 40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.

DEPRESYONUN ÇARESİ

AYDINLIK- İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?

DEMİRKOL- Oran önemli. Omega-6’yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3’ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3’ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

AYDINLIK- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.

DEMİRKOL- Tabii. Omega-3’ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

ÇAY VE ZEKA

AYDINLIK- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

DEMİRKOL- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye’nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye’nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı.

Türkiye’de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.

AYDINLIK- Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?

DEMİRKOL- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra çay içilebilir.

AYDINLIK- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği söyleniyor.

“ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!”

DEMİRKOL- Üç saat.  Ben tekrar omega-3’e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir olay. Omega-3’ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp “inme” veya “enfarktüs” olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı. Toplum olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6’yı çok tükettiğimiz için omega-3’ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

AYDINLIK- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

DEMİRKOL- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.

“ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI”

AYDINLIK- Acaba “tadı güzel” dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?

DEMİRKOL- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz etmedi mi, “benim annem böyle yapıyor” diye?

AYDINLIK- Ben güzel yemek yaparım.

DEMİRKOL- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu arıyor.

AYDINLIK- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger için “bak bu güzeldir” deniyor çocuklara.

DEMİRKOL- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır. 

SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER) 

“Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.” 

“Türkiye’de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten.” 

“Yapay yem üreticileri ‘biz dünyayı nasıl doyuracağız’ yalanıyla, hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. 

Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.  
 

Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.  

Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor. 

Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor. 

Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.







Yazar
ganim


avatar

Kayıt: 09.07.2006
10.01.2008-03:02 #34077
bu arada semizotu bizim adanada bahçemizde de yetişir ve etrafta inek olmadığından bizimkiler rahatlıkla toplarlar. bir sene kadar dedemlerle yaşadığım sıralarda yağsız ve tuzsuz semizotu ile beslenmiştim... artık hiçbir yemekte yağ, tuz aramıyorum... dancing





Yazar
burakkanmaz


avatar
Gaziantep
Kayıt: 02.10.2006
10.01.2008-03:06 #34078
ganim yazdi
 
şeker yemeği hatta meyve bile yemeyi azalttım.


Yazar şeker konusunda haklı ama meyvedeki şekeri ciddiye aldığına şaşırdım. Gün boyu deli gibi meyve yesen bile hiçbir şekilde sana zararı olmuyor. Sebze de yine aynı şekilde. Doğal olduğu sürece meyve & sebze nin insana zarar verebileceğine inanmıyorum ben. Çünkü doğa tamamen insanın normal yaşamasına uygun şekilde tasarlanmıştır. Biz bozmadığımız sürece o da bizi bozmaz.

Bu yazı hakkında sizlerin görüşleri nelerdir ? Merak ettim şimdi doğrusu :)





Yazar
ganim


avatar

Kayıt: 09.07.2006
10.01.2008-03:22 #34081
 
Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor.


 
DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin.


böyle yazılara her ne kadar inanmasamda, bu yazı mantıklı geldi





Yazar
burakkanmaz


avatar
Gaziantep
Kayıt: 02.10.2006
10.01.2008-03:33 #34083
 
DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin.


Evet haklı burada fakat meyve şekeri vucüt için en faydalı şekerdir ve harcanması en kolay enerji türüdür. Bizim için en sağlıklı karbonhidrat kaynağı meyve şekeri diye biliyorum lise bilgimden.

Arabamızı 1 ytl lik mazotla çalıştırmak var, 10 ytl lik en kaliteli uçak benzini (bilmiorum salladım bunu :) ) ile çalıştırmak var. Araba hangisinde daha uzun süre dayanır ? Yani demek istediğim meyve şekeri vucüdümuzun çalışma sistemiyle uyumlu. Bu yüzden zararı olmayacağını düşünüyorum.

Özetle aşırı abartılmadıkça (günde 10 kg elma yemek gibi biggrin) meyvenin ve sebzenin insana zarar vereceğine inanmıyorum. Aksini iddia eden varsa nedenini konuşmak isterim :)

Fruits & Vegetables are compatible with human body laughing

Meyvelerin üstüne : "Ready for Human Body" (Microsoft kokuyor ama olsun :P) yazmalı tongue





Yazar
clairvoyant


avatar
Antalya
Kayıt: 05.05.2006
10.01.2008-03:40 #34084
Ben ağacı olanlara meyve, ağacı olmayanlara da sebze derdim küçükken. Bu durumda karpuz ne oluyor? biggrin

Bu arada favori meyvem muz. Dayanamam kendisinin cazibesine, görmemiş gibi yerim. Biraz kabız ediyor ama olsun, gülü seven dikenine katlanır. Sakın ola muz kokulu bir parfüm sürünmüş bir bayan bana yaklaşmasın. biggrin





Let`s make this world a better place to live !

Yazar
kellad


avatar
istanbul
Kayıt: 21.01.2006
10.01.2008-12:01 #34090
Tabi ki her şeyin fazlası zararlı. Meyve sebzenin bile. Sonuçta şeker de gayet doğal bitkiler olan şeker pancarından ve şeker kamışından elde ediliyor. Hiç bir kimyasal işlem yapmadan beyaz küp şeker elde edilebiliyor. Kafein, afyon, kokain ve nikotin de gayet doğal maddeler. Asıl konu doğallık - yapaylık değil ölçü.

Bu arada sebze meyve ayrımı konusunda en talihsiz olanlar patlıcan, kabak ve taze fasülye. Bir de havuç var. Bunlara ne diyeceksiniz?





Decompiling the code of universe.
Listening the cosmic background radiation.
Swimming in Inter Stellar Medium.
Yazar
akgulozkan


avatar
istanbul
Kayıt: 12.12.2006
10.01.2008-14:28 #34094
clairvoyant yazdi
 
Ben ağacı olanlara meyve, ağacı olmayanlara da sebze derdim küçükken. Bu durumda karpuz ne oluyor? biggrin

Bu arada favori meyvem muz. Dayanamam kendisinin cazibesine, görmemiş gibi yerim. Biraz kabız ediyor ama olsun, gülü seven dikenine katlanır. Sakın ola muz kokulu bir parfüm sürünmüş bir bayan bana yaklaşmasın. biggrin


laughinglaughinglaughing yermisinlaughinglaughinglaughing ayrıca şafak bende senin bildiğin gibi biliyodum, yada basitçe öyle sınıflandırıyodum kafamda ve yine senin gibi karpuzda bi problem yaşıyodumlaughinglaughing hatta domatesi sebze olarak biliyorum.. hala da sebze diyesim varbiggrin





1 2 3
Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb